Erciyes-Hasan Dağı Zirve Tırmanışları

 

5 CAF Kızıyla Türkiye’ye Seyahat

 

15 Şubat Cumartesi: Strasburg’dan ayrılış günü

Şafak vakti bizi Bâle-Mulhouse havaalanına götürecek olan flexibusu almak için Strazburg’daki Place de l’Etoile’de buluştuk. İstanbul aktarmalı yolculuğumuz sorunsuz geçti ve yerel saate göre 19.45’te Kayseri’ye indik. İstanbul havaalanında Anaïs bizi uyarmasaydı Kayseri uçağımızı nerdeyse kaçırıyorduk. Neyse ki Kayseri için son biniş çağrısını aramızda sadece o duymuştu!

Yolculuğumuz boyunca şoförümüz, Batuhan ve kayak hocası, İsmail’in yeğeni Yakup tarafından karşılandık. Bizi 3 katlı büyük bir alışveriş merkezinde yemek yemeye götürdüler ve bize bazı yerel lezzetler tattırdılar. Aynı zamanda bir kuyumcuda para birimimizi değiştirme fırsatı yakaladık.

Yakup ve Batuhan, canlı müzik atmosferinde bir çay veya Türk kahvesi içmek için bizi Kayseri manzaralı bir bara götürdüler.

Kayseri’nin gece manzarası bizi büyüledi ve önümüzdeki haftayı dört gözle bekliyorduk! Şehir karlar altında ve herkes bu tarihlerde geldiğimiz için çok şanslı olduğumuz söyledi. Hava durumu tahminine göre bütün hafta yumuşak hava bizi bekliyordu.  

Geceyi geçireceğimiz Uygulama Oteli’ne varabildik.

Ev sahiplerinin bu sıcak karşılamasından ve bize gösterdikleri ilgiden çok memnun kaldık.

 

16 Şubat Pazar: herkes için kayak turu!

Doyurucu bir kahvaltının ardından kayak merkezine gitmek için otobüse bindik, istikamet Erciyes Kayak Merkeziydi. 

Yakup ve İkinci kayak hocası Mustafa tarafından karşılandık. Kayak kulübünün ödünç verdiği ekipmanlardan yararlanabildik.

Tesis, yeşilden siyaha kadar her seviyeye uygun çeşitli kayak pistleri sunuyor. Kayak alanı, deniz seviyesinden 2000 ila 3000 metre arasında ve Kayseri’nin ve çevresindeki dağların muhteşem bir manzarasını sunuyor. Aladağlar veya Anti-Toros sıradağlarının en yüksek zirvesi olan Demirkazık Dağı’nı görebiliyorduk.

Julie, Mustafa’nın verdiği ilk özel kayak dersini aldı. 

Ertesi gün için tırmanacağımız canavarı, diğer adıyla Erciyes’i, görebilmeyi umuyorduk ama maalesef sisin içinde kaldı.

Öğle yemeği molasından sonra Maëlle ve Anaïs, ertesi güne hazırlık, biraz pratik yapmak için kayak pistlerine gittiler. Médine, Julie ve Maryse molanın süresini biraz daha uzattılar. Ortaokullu genç kızlar Médine, Julie ve Maryse’in etrafını kuşattılar. Üçümüz birçok öz çekim için poz verdik ve bize sorulan tüm sorulara büyük bir memnuniyetle cevap vermeye çalıştık.

Akşam yemeği için şehrin en iyi restoranlarından biri olan Elmacıoğlu’na gittik. Orada yöresel lezzetleri tattık. Julie ve Anaïs dünyanın en iyi mercimek çorbasını tattı. Geleneksel çayın eşliğinde, Mantı, su böreği, yaprak sarması ve içli köfteyi keşfettik.

Yemeğin sonunda İsmail ve Yakup bize katıldılar. Böylelikle ertesi günkü Erciyes Dağı’na tırmanışı konuşabildik.

Yakup bizi otelimize bıraktı. Bizi bekleyen maceralardan önce iyice dinlemek istiyorduk. 

 

17 Şubat Pazartesi: 

Geç uyanıp ve doyurucu bir kahvaltı yaptıktan sonra, sabahın geri kalanını ilk tırmanış için eşyalarımızı hazırlayarak geçirdik. Çantalar titizlikle yapılırken, gece için hiçbir şey unutulmamalıydı. Ayrıca kampa ulaşmak için planlanan yürüyüşün çok kısa olmasından dolayı, tüm sıcak tutan kıyafetlerimizi yanımıza alabiliyorduk. Sabahın sonunda, rehberimiz bizi otelden aldı ve maceraya çıkık. Gece ve tırmanış için yiyecek bir şeyler satın almak için süpermarkette durduk. Şoförümüz bizi Erciyes Dağı’nın eteğindeki kayak merkezine bıraktı. Hava mükemmel, gökyüzü mavi, ufukta bulut yoktu. Yemekten sonra (evet, güç toplamalıyız!), teleferiklerin yardımıyla tırmanışımıza başladık. Teleferik bizi 2500m yükseklikte bıraktı. Oradan kampa ulaşmak için yaklaşık 1 saatlik kısa bir yürüyüşe çıktık. İyi haber, çadırlar çoktan hazırdı ve bizi bekliyorlardı. Kötü haber ise gecenin çok çabuk düşmesi ve havanın soğumasıydı. Su şişeleri çok çabuk donmuştu. Sabahın çok erken saatlerinde uyanacağımız için oyalanmadan uyku tulumlarımızın içine girdik.

 

18 Şubat Salı: Erciyes’e tırmanış

Sabah 3.30’da ana kamptan ayrılmak için şafakta uyandık. Uyku tulumundan çıkmak zor geldi hepimize ya çok az uyumuştuk ya da bazılarımız hiç uyuyamamıştı bile. Rehberimiz tarafından pişirilmiş on haşlanmış yumurta ile hızlıca kahvaltımızı yaptık. Ve işte ilk Türk zirvemiz olan Erciyes Dağı’na tırmanışımız başlıyordu!

“Kayaklar” ve “dağcılar” arasında, hızla birbirimizi gözden kaçırıyorduk, ancak dağcıların koridoru olan Şeytan kulvarının başlangıç noktasında buluştuk. Dağcılar için yaklaşma yürüyüşü karda çok daha zahmetli oldu.

Yükseliş, özellikle Julie için, şafaktan önceki ilk bölümü, çok uzun geldi. Médine, Maryse ve İsmail’in endişeli bakışları altında, Julie stres, uykusuzluk, iştah kaybı ve hidraysan eksikliğinden dolayı 4-5 kez kusmak için durdu.

Zirveden vazgeçme ve geri dönme ihtimalini birkaç kez düşünmüyor değildik Julie için, ta ki rehber ona dik kısma girmeden önce bir karar vermesi gerektiğini söyleyene kadar. Bu aşamadan sonra ana kampa tek başına geri dönüş mümkün değildi. Şafakta onları neyin beklediğini görebildikten sonra maceraya devam etmeye karar vermişti Julie. Kramponlarını takıyor ve tırmanış çok daha sorunsuz geçiyordu onun için.

Kayakçılara gelince, endişeliydiler dağcılardan önce buluşacakları noktaya ulaşmışlardı. Ufukta kimse yoktu? Neredelerdi? Ne yapmamız gerekiyordu? Devam edelim mi? Duralım mı? Bir sorun mi var acaba? Soğukta, uzun süre beklemek zor, devam etmeye karar verdik.  Yine de şu soru geliyor aklımıza: birimiz ya da daha fazlası devam edememiş olsaydı, yine de zirveye çıkar mıydık?

Neyse ki, dağcıların geldiğini gördük. Bir araya gelemeyeceğimizi anlasak bile, tırmanışımıza daha sakin bir şekilde devam ettik.

Sabah 9’da kayakçılar tepeye varmışlardı. Zirvede 30 dakika durduktan sonra, şeytanın kulvarından tırmanan dağcıları bulmak için aşağı inmeye karar verdiler. Yorgun ama zirveye ulaşmaya kararlı dağcılar, kayakçıların inişlerini izlediler. Anaïs ve Maëlle’den güzel bir düşüşü ölümsüzleştirdiler.

Kayakçılar inişte çok eğlendiler ve saat 11 civarında ana kampa vardılar. Diğerlerini beklemek uzun olsa da biraz kestirmek ve ana kampı olabildiğince toparlamak için çok iyi bir fırsattı. Bu, dağcılar için büyük bir zaman tasarrufu anlamına geliyordu.

Maryse’nin motivasyonu, olağanüstü enerjisi ve ayak izlerini izlerken, zirveden birkaç metre ötede bir platforma ulaştılar. Orada ufak atıştırma molası verdiler, Julie içinse atıştırmalık İsmail’in bahçesinden soğan ve haşlanmış yumurtaydı. Anlaşılan Türkiye’de çiğ soğanın mide ağrılarına iyi geldiği biliniyor.

Yediği soğanla iyice canlanan Julie, 11: 30’da zirveye kadar son izleri yapmak için öne koyuldu!

Manzara nefes kesiciydi, gözlerimizin önündeki manzara karşısında şaşkına döndük. Maalesef hemen aşağı inmemiz gerekiyordu, çünkü dönüş yolu uzun ve saat 17: 00’den önce inmiş olmamız gerekiyordu.  

19 Şubat Çarşamba: Zen duruş

Zirvenin ertesi günü baya uyuduk ve geç kalktık. Hazırlanıp, 3 saatlik yolla koyulduk turistik alanları ziyaret edebilmek ve biraz hamur işleri yiyebilmek için. Oraya huzur içinde gittik! Acele etmiyorduk ve önümüzdeki gece için endişelenmiyorduk çünkü zirvemizin dibinde bir sığınakta uyuyacağımızı biliyorduk! Sığınakta bir yüzme havuzu olacağını bile hayal ediyorduk ;-)!

20 Şubat Perşembe: Hasan Dağ’ına tırmanış

 

Kayakçılar, sabah 6 da biraz daha fazla uyuyup, çadırdan ayrılırken, dağcılar sabah 3 de hareket ettiler. Amaç, bu sefer birlikte zirveye çıkmaktı.

Arka planda Erciyes ile muhteşem bir gün doğumuna tanık oluyorduk…

Bu tırmanışın Erciyes tırmanışından daha kolay olacağı söylenmişti. Yalnız, sığınağa yaya veya kayakla çıkmamız gerektiğini (yol kardan temizlenmemişti), gece olduğunu ve sığınağın kapalı olmasını hesaba katmamıştık. Gece, çok daha soğuk ve sadece iki üç kişilik çadırla, 8 kişi barınmamız gerekiyordu. 

Aslında, sanırım hepimiz bunun bir yürüyüş olacağını hayal ediyorduk! Neyse ki hava güzeldi…

Kayaklarla Erciyes’ten daha dik olan 40° lik bir kulvara çıkan “dağcıları” solladık. Bilmeyerek dönüş yolundan kayaklarımızla daha dik kulvardan tırmanmaya başladık. 

“Dağcılar” kulvarı bitirdiğinde, uzaktan da olsa görünüyorlardı. Buluşmak her zaman çok güzel, uzaktan olsa bile! Özellikle “kayaklar” için rotanın en dik kısmına gelmiş bulunuyorduk.  Taş labirentin arasından en kolay geçidi bulmaya çalıştık. Kendi kendimize kramponlarımızı / buz baltalarımızı almamız gerektiğini söylüyorduk, iniş için biraz endişelerimiz vardı. Mercedes sponsorluğunda zirveye ulaştık… Julie küçük bir Mercedes kamyonun içinde ki deftere birkaç not bıraktı.

Fotoğraflar çektik ve birden fazla bayrak açtık.

İniş için hazırlanırken, kayak hocası Yakup kayaklarının bağının arkasının bir kısmını kaybettiğini fark etti. Médine, Maryse ve Julie onu kanatları altına alıp onun için iz yaptılar. Dağdaki yardımlaşma ruhunun çok iyi örneklerinden biri oldu.

Kayaklarda, ilk kayalıklı alanları geçtikten sonra, çok daha iyi hissettik ve gurur duyduk! Yakup’un kayaklarının eksik parçasını bile bulduk iniş yolunda. Nihayetinde inişi kayaklarıyla bitirebildi!

Kampta kalan şoförümüz bize çay hazırlamıştı ama “dağcılar” henüz dönmemişlerdi. Beklerken kamp alanını topladık. Uzakta olduklarını görünce onlarında eşyalarını da toplayıp götürmeye karar verdik. 

Saat 18:00 de arabanın yanında tekrar buluştuk. “Dağcıların” tırmanışı tam 14 saat sürmüştü. Otele kadar 3 saatlik yolumuz kalmıştı. En yakın büyük şehirde, yani Aksaray’da bir lokantada yemeğimiz yedik. Yataklarımızı hayal ediyorduk ama iki polis kontrolüne yakalandık.  Şoförümüz para cezasına çarptırıldı. Kötü sürprizlerin sona erdiğini düşünüyorduk artık. Sorun değildi, buna alışmıştık ve gülmek çok daha iyiydi bu durumlarda! 

21 Şubat Cuma ve 22 Şubat Cumartesi: yola çıkmadan önce birazcık turist gibi davranmak!

Cuma sabahı, Göreme’de havalanan sıcak hava balonlarını görmek için sabah 5: 30’da kalkmıştık. Fakat çok rüzgârlı olduğu için sıcak hava balonlarını görmeyecektik. Zor ama alışacağız, işler planlandığı gibi gitmezse sorun değil!

Kapadokya’nın karakteristik kaya oluşumları olan peri bacalarının ve vadinin muhteşem manzarasını bize sunan bir restorana gittik. Kahvaltı hazırlanırken, Médine bize Türkiye’nin farklı bölgelerinden geleneksel dansları gösterdi. Hepimiz hayranlık içinde izledik!

Cumartesi günü, alışveriş ve hamam günümüzdü. Yani, stres yoktu! Nihayet Kayseri’nin merkezinde alışveriş yapıyorduk. 

Yemek yemek için bir restoranda buluştuk ve bizi tanıyan biri çıktı: “Erciyes’te kocaman çantalarla siz değil miydiniz?”. Biraz dağdan sohbet edebildik. Bir saat sonra ise, başka bir inanılmaz tesadüf geldi başımıza: “Yaptığınız şeyi seviyorum!”  ve ” Seni İsmail sayfasında takip ediyorum! “dedi mağazanın çalışanı. Mağazadan çıkmamıza rağmen, kendimize gelemedik. 

Hamamın yolunda tam kaybolduk derken Yakup’un babası bize yetişti ve arabasıyla bizi hamama bıraktı. Üç saat kahve ve yağ mutluluğu…

Yakup bizi sandviç ve kocaman bir tatlı yemeye götürdü. Onunla geçireceğimiz son zamanlarımızdı çünkü yarın bütün gün çalışıyordu ve bizimle havaalanına gelmeye vakti olamayacaktı. Türkiye vizyonumuz hakkında endişeleniyor, önyargılarımız olup olmadığını ve bunları değiştirmeye yardım edip edemeyeceğini bilmek istiyordu. Biraz daha sohbet ettikten sonra bizi geri götürdü ve onunla vedalaştık.

 

Pazar sabahı çantalarımızı topladık… Her şeyi içine sığdırmayı basardık! İsmail ve Batuhan bizi almaya geldiler… Biraz duyusal geçti son günümüz. Bu ani birlikte paylaşmanın verdiği mutluluğu ve ayrılmanın hüznünü aynı anda yaşadık.  

 

Bu CAF kız grubunu hayata geçirdiği ve bizi her anlamda desteklediği için Médine’ye çok teşekkür ediyoruz! Bu projeyi kurduğun için ve Türkiye’de çok sayıda destek ve yardımcı olabilecek insanlarla irtibata geçtiğin için çok teşekkürler.  

İsmail, Yakup ve Batuhan’a da çok teşekkür borçluyuz: lojistik, rehberlik, soğan ve diğer her şey için!

Makalemizi yazıya döken arkadaşımız ve yeni dağcı adayımız Aslı Berkan’a teşekkür ederiz.

FFCAM, Grand Est federasyonu ve Strasbourg Alpine Club sayesinde bu harika proje mümkün oldu, teşekkürler.  

 

Fransız Alpin Takımı Eğitmeni Medine KARA..